Budapeşte ‘de Eliz ile Şehir Gezisi

Eveeet sıra geldi ikinci güne…

Eliz’in erkenden sızmasıyla keyif yapmaya vakit bulduğumuz perşembe akşamını erken kapatıp, biraz dinlendiğimiz için Cuma sabahı rahatça erken kalkabildik:) Hatta erkenden yollara düştük…

Tabi  önce otelde güzel bir kahvaltı yaptık. Otelin en iyi performansı kahvaltıdaydı galiba:) Çocuklar için çok şirin mama sandalyeleri ve oyuncak ile boyama defterleri hazırlamışlar. Eliz’in tüm gezi boyunca en iyi yediği öğün kahvaltı oldu. O yüzden onu bolca yedirmeye çalıştım ki günü tok geçirsin:) Çıkışta ise yanıma kahvaltıdan bir muz ve biraz kuru meyve almayı ihmal etmedim 🙂

Erken çıktık dedim ama aslında saat 10 gibi otelden dışarı ilk adımımız atabildik… İlk hedefimiz eski pazar yeri diye bilinen Great Market Hall oldu. Otelimize yaklaşık 1 km ‘li bir mesafedeydi bu pazar yeri… O kadar efsane sokaklarda geçtik ki, bir süre sonra tam turist kafasıyla birbirimize binalardaki işlemeleri gösterip ‘aaayyy şuna bakkk inanılmaaaz’ diye yürür hale gelmiştik. Eliz güne arabasında çok mutlu ve sakin başladı. Zaten bugün itibariyle Inglesina Zippy Light ile aşkımız giderek artmaya başladı:)

Bu pazar hem onların market alışverişlerini yaptıkları sebze meyve bölümleriyle, hem etnik eşyalarla, hem de hediyelik ürünlerle Budapeşte’ye gelen herkesin mutlaka uğraması gereken bir yer. O yüzden bence mutlaka gezi listenize ekleyin. Bu markete nehrin yanından yürüyerek de varabilirsiniz… Ben buradan Macarlara özel paprika ve bazı eş dost hediyelerimi aldım… Sadece açılış kapanış saatlerine dikkat edin. Hafta içi saat 18:00’de kapanıyor. Pazar günleri ise hiç açılmıyor. Adresi ise Vámház krt. 1-3 1093 Hungary / Tram 2 – M4 Fővám tér

Dönüşte ise gözümüzün kaldığı, aslında benim daha İstanbul’dayken gezi listeme eklediğim Central Cafe’ye uğradık ve Macarların en meşhur pastası Dobos denedik. Tabi kuru kuru gitmez diye yanında şöyle köpüklü bir cappucino ile tükettik kendisini:) Bu arada bu pastanın adı Macar bir şekerci olan Jozsef Dobos’tan geliyor. 5-6 ince çizgi şeritli kek arasında bir çikolata kreması var, üstüne ise karamel sos döküyorlar. Eliz’in köpürtülmüş sıcak süt içtiği bu kafe saatimizde, bu pastanın kekinden tırtıklamak için çok uğraştığı doğru maalesef:) Bu arada 19. yüzyıldan kalma bu kafenin Trip Advisor’daki bilgileri de bu linkte… Fiyatlara gelince Dobos 750 HUF, Cappuccino 650 HUF… Fiyatlar gayet makul yani. 100 HUF ‘un güncel kuru yaklaşık 1,07 TL’ye denk geliyor yani 750 HUF = 8 TL civarı… Ben bu para işlerinde iPhone’a indirdiğim Döviz Çevirici programını kullandım. Gerçi Forint bu anlamda çok kolay bir para birimi, TL’sini gördüğünüz fiyatın yüzde biri civarı düşünmek yeterli:)

Eeee kahve işlerini de tamamlayınca yeni rotaya doğru yola çıktık. Yeni rotamız parlamento binası oldu. Yaklaşık 2 km’lik bu yolda Eliz arabasında uykuya daldı ve biz yol boyu gördüğümüz küçük dükkanlara rahatça girip çıktık ve hatta kocamla romantik fotoğraflar çektik:) Vaci Utca’dan yani Budapeşte’nin merkezi sayılan meydandan geçerek Parlamento Binasına vardık. Geçen seferki (3 sene önce) ziyaretimizde yıllardır süren bir tadilat içinde olduğunu söylemişlerdi ve artık Macarlar bile açılmasına umutsuz bakıyordu. Bu sefer ise her detayıyla tamamlanmış bir bina karşımızdaydı. İçini gezmek için randevu alıyorsunuz ve çok az sayıda kişiyi sırayla içeri alıyorlar. Biz bu kez sadece binanın çevresini dolaştık ve bir sonraki durağımıza doğru yola çıktık.

Inglesina Zippy Light’da mışıl mışıl uyuyan Eliz ve bizim arabaya neler yüklediğimiz ise dikkat çekici:)

Planımızda bir mini alışveriş vardı:) Ama öncesinde yolumuz üzerinde St. Stephen’s Basilica ‘nın alt sokağında bulduğumuz biraz füzyon bir çalışma yapan Burger&Love’da öğle yemeği yedik. Tabi Eliz burada kendine bir eğlence bulmadan yapamadı…

Sonrasında ise Andrassy Avenue üzerinden hedefimize ilerledik:) Bu cadde yani Andrassy Avenue, Budapeşte’nin en favori alışveriş caddesi olarak biliniyor ama bana göre pek anlamlı bir cadde değil:) İşte şimdi hedefi açıklıyorum… Biz bu caddeyi takip ederek Westend Alışveriş Merkezi’ne gittik… Westend, tren garının yanında bu arada ve o gar da gerçekten çok güzel:) Geçen sefer geldiğimizde de buraya uğramıştık ve farklı bir kaç marka bulmuştuk. Yine o hevesle gittik ve az da olsa hayallerimiz gerçek oldu:) Eliz tabi ki avm görünce kendini kaybedip mağazalara dalmaya ve bana her bulduğu ayakkabıyı getirmeye başlayınca durumun ciddiyetinin farkına vardık ve birer kahve içip otelin yolunu tuttuk. Yaklaşık 15 km yürüdüğümüz için ayaklarımız şişmişti. Annemin de özel ricasıyla bir taksiye atladı ve otele geldik. Bu arada taksi yaklaşık 4000 HUF tuttu… Taksiler çok ucuz değil Budapeşte’de haberiniz olsun:)

Eliz’in bugünkü gezinin üçte birini kucağımda geçirdiğini düşünürseniz ne kadar yorulmuş olabileceğimi de tahmin edebilirsiniz. Eliz ile bir misss duş yapıp akşam moduna hazırlandık bu kez. Eliz hiç bir şey yemediği için tanıdık bir yere gidelim dedik ve ona akşam yemeği için Vapiano’da bir makarna yedirmeyi denedik. Çok başarılı olamasak da en azından az biraz yedi diye sevindik ve koşa koşa neredeyse buraya gelme sebebimiz olan dondurmacımız için yola çıktık:)

Tatilimizin en komik anısı ise tam da bu yolda meydana geldi. Eliz bir ayakkabıcıdan kendine zorla bir yağmur botu aldırdı:) Çocuk resmen aşık oldu bota ve tüm gece bu botlarla gezdi:) Hatta bırakın o geceyi, ertesi gün ve döndüğümüzden itibaren evde bile bu botla gezme aşkı devam etti.

Gelelim efsane dondurmacıya: Adı: Gelarto Rosa…  St. Stephen’s Basilica ‘nın tam karşısında kalıyor. Zaten önündeki sıradan neresi olduğunu anlarsınız… Dondurmayı kendilerine has bir teknikle gül şeklinde sunuyorlar. Çeşitlere gelince, çeşit saymak yerine ‘yok yok’ desem olur. 2, 3 veya 4 çeşit dondurma seçebiliyorsunuz. Biz tabi ki 4 çeşit yedik:) Ancak burada benim bir acemiliğim ortaya çıktı:) Çok akıllı bir hareket yaparak, kendime, Aytek’e, babaanneye, dedeye ve Eliz’e aynı anda dondurma aldım. Ama tabi gül şeklindeki bu geniş dondurmanın hızlı eriyebileceği ve Eliz’in bu kadar hızlı dondurma yiyemeyeceği, kendi ellerimiz dev dondurmalarla doluyken Eliz’i kontrol edemeyeceğimiz ve en komiği Eliz’in bembeyaz giyindiğini hesaba katmadım:) Sonuç ise aşağıda:)

Bir çılgın gün daha böylece sona erdi. Biraz yürüyüş yapıp ara sokakları dolandık ve otele döndüğümüzde yaklaşık 17 km yürüdüğümüz ortaya çıktı:)

Eee o zaman bize iyi geceler:) Sabaha gezecek yeni yerler var…

Henüz Yorum Yok

Yorum bırakın

Email hesabınız yayımlanmayacak.